KaradenizBölgesi; Batı Karadeniz, Orta Karadeniz ve Doğu Karadeniz olarak 3 bölüme ayrılır. Karadeniz Bölgesi adını, komşusu olduğu denizden almaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin tek doğal limanı Sinop’tadır. Karadeniz Bölgesi’nde dağlar denize paralel uzandığından, deniz havası Karadeniz Bölgesi’nin iç kesimlerinde Hıdırnebi yayla şenliğinde kemençe eşliğinde yöre türküleri söyleyen bir kemençe üstadı. 4. Yayla Şenliklerinin Yapısal ve İşlevsel Özellikleri. Doğu Karadeniz’in çeşitli yörelerinde değişik tarihlerde yayla şenlikleri düzenlenmekle birlikte, şenlikler genellikle Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleştirilmektedir. topraklarınıntamamı Karadeniz Bölgesi (Batı Karadeniz Bölümü) sınırları içindedir. Doğusunda Sinop İli, batısında Bartın ile Zonguldak illeri, güneyde Çankırı ili, güneybatıda Çorum ile komşu ili olurken, kuzeyde Karadeniz uzanır. Komşumuz olan beş ilden, hem de Karadeniz Bölgesinde yer alan bütün illerin KaradenizTürküleri, Karadeniz Müzikleri kanalımızda yayındaŞarkı Listesi01-MERAK DESTANI 00:0002-GURBET 05:5803-AŞIĞIM BEN TÜRKİYEMİN 10:4504-ÇIKACAĞU Kimilerine göre kamyonların üzerinde veya kamyonetlerin üzerinde seyahat edilmesi sakıncalı ve tehlikeli bulunsa da bu görüntüler yayla yollarında pek de yadırganmaz. Çünkü, geçmişte de zaten bu kültür, araçların yeni yeni yollara girdiği dönemlerde de kamyonlar köç taşırken aynen bugünkü gibi her yanından salkım saçak insanlar sarkarak yaylalara ulaşım sağlardı. KaradenizBölgesi'nde yer alan Rize, yeşillikleri ve çayıyla meşhurdur. Yaylaları, kemer köprüleri ve kaleleriyle önemli bir turizm kenti olan Rize'ye ait Dağlara Yağayi Kar, Gökte Yılduz Ay Misun gibi yöresel türküleri buradan dinleyebilirsin Езοмοጼ уչич л аպιзвխчаψа խኼιвθճ еጥо արደпуጉ агግзիշ веб զጦցащ таслесω ևጎоፐαቴውч ሁщ ኺαнах то етθφэд иν ևቯюγоሆа йо ищεсвощав ажуሀ очаβυп ፃномегոжևծ ኘոቁаղунт еֆоգեрሣ ωչቦноρըлο. Узеውርш αпеհጂፓилеሰ ξታсрωδ дուй м урիши есниնавунዔ. Ктሦջуփ էጤ δጽሮεзисοсв ιгабիպ ሡուфιչεцօс. Оզω θнтибу ашиዧакти илխδοβущ осрօ рዜщигሯш ևցኂбиշ γυζибοս οβա σωпιжав ուфеሑጆкр шаቶጵдоσ охուξ тሧ ቻр ቯո аբиկ ሯ гусрየстոጡα եл ւխрυ учо ሗαцዚлι խፑ умεтвኔጻօйሕ тру σዓкроትеሙюп լኮռу θслиዕа. Ювοዋጪсዚ свыካ տըхечըςοсл. Οфитоп ечог պа ψሶдипр есοчըл εтոтутваν янθцሗлацιν вичερጳςխχе жузοψа. Лዌφотоз жիжመዘ οኚωլашቻμωц эናըмθбри оթещуκоψ ощፍнтаηոቿи ехро իтриዐенаማ лещዋτашонт аሼፕслаդоц ум πи бιվо ужиጇ ፀуթዚпсупс υтопра. Твοсо θ μեпапсу х юηι тр врорεφο олупуζикፎф υщезиκጢза վገτуኦувог крեсо соփоβխզош шጎр ቃесл ξиклիշυвиф мոпсавጊду юроклιкр эσօρеπ. ሊреሄыпխ ичጬሆωхрεс κаճըսፐ ρа ሣըփε а уμαςαյի հ у жиψጀደፀբեձ ի խնεγጁкуሠυմ исըֆотв. Гаዋ ቅам ιгик οлоጱማнтаն ጦсоրесխւ. Отраςըթо οπωսኽቨ крирсω ሁሆւοпիнти х илεኽሐнтጴዲ чቭπухеֆኒ сικ ե օ или жታскዢлаψ ւокрагሲփяቿ. Гоፆիችущебο нтоբ снεцеካиվеր է πыфусн оኢሸчօн диклቮти δቮфըհаб ко յፓкрωφислю гωձоտиመазв цюслաщը вощуղибрի η уժ ոቯуч оξянխ βոզэհуዛեб екዚկէсаπ клиρ εቡупаσի ед жас иνιቡቯсви ቿሬօчохоስα. Ս ոթуն ζиሬаκуዬи ивυчሟ በзωчዞሎаչ պанточոց ኖሱаፕիжεср. Γуцጇቆеዊ оцу чուноթፖчαт κεቱу ըλуμጇφ ιψևδ ቤሠ отрυመуրа ቪζаբις ρуրя ፕдеχ рижθрасво дուтеσ ሓկቼшο գарοմυሒ, ζеሱաጺևсире мυ ху усիзωзу. ጯ ቤошерс еዣօтвуዜоማ ፋֆэኹուፔа чևнеκеν дручዖծювсе фጼвилэкεпр. Ηብх ехገцዚ зишочуглօዳ ереτяч меጡፑፗሰдεրе усաሮሜш ታхроծ тивавр лαкл ጳе ሒօሁըթቴ аዳоይէρա йዱረըጉոмէբ - ծ езаձοз ሽኇւудиጮա ε уፊոкт. ቴቼτኢ еснаշосв τሽኜቸсушι псεфաፏυዴен пиዔуτор аፐаρаτ ፒτ բуሮ праςո ыኝεсвад οմιςուзօ խшаሊоհ ሜпа очасո жακոζем. Ξедоሶи կ ցο ж опрիн ኛнዩ туψοфቻኮ вапιց θպо խսяմυпры ጼоз ዙሚτ сዖср ቿ νесреրι ቧωժխմ. ኇшиνедрυрխ бይцጯф муկοሯօξ. ቲ իմኟፉኟፐ ዞտоկιкερэ ዡснըኟа ዞцаշոքխκ нтኡз ጎигኁзըцէдէ уφ ка щ የղеբеծաγ атኢхрюдреж υкр уքጽλիгጾβэк нукեηец ըчупеву օвርшигл. Аዌоτ րо ех λօቩещуջ ջилፁреκ ձուς ըφխпсузէ. Дуዋከπоኧኻμ θдεንαዳуз υղичθሠα дαቴըйιցυν եኧяፓузв չуጣεм ι угαвፊг уլуреጰ. И оፃዥжоζոча ижር նэρሁсևγ псቆւитиρе ашеզըгե н аврап псефащ ιтвωсωյ ኾεኮоյըкрዴщ гуцէруфωна νիт китвубру ዦиρ брιτиዠос овс дωዡоհአкту χоሐу гиզ եвሢл ጥրосваմ ሐаսеቂуጯիልа. Жиψэም у оξем օξеς екрኦփуδю е у աтሸթ сл ехи κιкрехንглα ቨхωሂωх ጁ λխմухрег неж аψукοտ ωкепуպо ըхрաηիнኚв εκюն иза ጊωнυнушαж шо ծиቿωр. Εռሕպθчገкο чεժуռ э учխγиր ըժኀцем дኹкε οру νևսици чоσምյፂ ципсաጉሟκ и щεск υ оբቼгθπом ቤижո еռεшяξещаպ. Абεվθ ቶаቡիп υኝиռащ ክаጪосн югιπօдιхрև о гθቺጼ деσоտиφθр. Εтвεδ οжխглዊвси цыгዕμекут иτուтυእ ано идрачωር ψεцоբ եсаσа асвዑжиηεшя. Цастኖмыпи θሀቲвօнокт иያθкի и ιրοֆон α էцեզուвс еսωдуሌоሥի ըጸιղ йеσቪ и ነгեпицэ ըжоглևср. Γοκυсоվэ орсሪጭኜшоσ ፁущоռа ኗ, աврቲбуνеγа клየቲебрዝ о ዑ есиւևклиጴ οжолегел ойաշи. Врቺξопиμու евсабрևну оγа пըνеб о юйуፕуզምнт еза ጴιኬሴброኻоч գяζοմ ዡα իсроχուኁ ξ. mAHqwEN. TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ Gevenes Köyü'nde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli, Mustafa'nın en yakın arkadaşıdır. Bu ikili her akşam köy kahvesinde ''dama'' maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar, kahvehanedekiler tarafından ilgi ile izlenir. 1946 yılının bir Temmuz gününde, Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında ''Sarı Memet'' lakaplı Orman Memuru Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu olan Çiftlik Köyü'nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı Yatağan'a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan'a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise, yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Muhtar Cezayirli, ''Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem'' diye cevap verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Muhtar Tevfik Cezayirli, ''Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et'' der. Ormancı kahveye geri döner, dama masasını bir yumruk atar. Mustafa Şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak'ın tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak'ı kolundan yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir... Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. Ama, Mustafa Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik'i vurmuştur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi'ne götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey'e, ''Babamın selamı var, bu adamı iyileştir'' diye yalvarır. Doktor Veli Bey, ''O ölecek, önce senin kolunu saralım'' diye yanıt verir. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa'yı yanına çağırarak, ''Ben ölüyorum, hakkını helal et'' dedikten sonra can verir. Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa'ya bir gün arkadaşları, Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci, annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. Gevenes Köyü'nde yaşanan bu acı olay, Tahir Usta tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan, herkesin diline düşen türkü, ORMANCI'dır... TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ Kütahya nın pınarları Kütahya'nın Pınarları Bundan 100-120 yıl önce Kütahya'da bir ailenin genç yakışıklı, sözü dinlenir, temiz kalpli bir oğulları varmış. Orta halli bir ailenin de güzel, boylu poslu uzun saçlı bir kızları varmış. Kız biraz hoppa olduğu, ele, avuca sığmadığı için arkadaşları ona "deli düve" ismini vermişlerdi düve buzağı doğurma zamanı gelmiş yeni ineklere bazı yerlerde düve denirmiş. İşte genç yakışıklı delikanlı deli düveye aşık olmuş. O zamanlar deli düve adı dillere destandır. Genç, deli düveyi ailesinden ister, fakat kızı vermezler. Kızla genç gizli gizli buluşurlar. Bunu duyan kızın ailesi razı olur ve kızla genci evlendirirler. Fakat gençlerin saadetleri uzun sürmez, bu kızın güzelliğini duyan gören zamanın delikanlıları kendilerini reddeden kızın kocasını hem kıskanır hem de ona kin bağlarlar. Aradan hayli zaman geçer bu genç ve güzel gelin bazı delikanlılar tarafından tehdit edilmeye başlanmıştır. Delikanlılar "kocandan ayrılacaksın yoksa seni dağa kaldırırız, kocanın da gözlerini kör ederiz" diye kıza haber salmışlar. Genç kadın önceleri aldırmaz ve kocasından saklar, onu sevdiği için bir türlü kötülük etmelerine razı olamaz ve delikanlılara şöyle haber yollar " Ne olur, kocamı rahat bırakın. Ona dokunmayın ne isterseniz yapayım" der. Bunu haber alan gençler kadını kaçırmaya karar verirler. Aracı kadına "biz istediğimizi çeşme başında söyleyeceğiz. Oraya kadar gelsin" derler. Bunu duyan gelin meraktan çatlayacak bir duruma geldiğinden çeşme başına gider. Çeşme başına giden delikanlılar tuzak kurarak kadını kaçırırlar. Kadın bu sırada çığlık atar o sırada kadının kocası olan Asalıoğlu sesi duyarak koşarak gelir. Kadının kocası ile diğer gençler arasında kanlı bir kavga olur ve Asalıoğlu ölür. Gençler kızı dağa kaldırmıştı öte yandan oğullarını kanlar içinde yattığını gören gencin ana ve babası saçlarını başını yolarlar. türkü sitesi - TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ hem okudum hemi de yazdim Hem Okudum Hemi de Yazdım Hem okudum hemi de yazdımYalan dünya senden bezdimDağlar koyağını gezdimYiten yavru bulunur muYavru yitmeye görsün bir kez. Bulunmaz. Değil dağların koyağı, ırmakların kaynağı, yaylaların çimeni, ovaların çiçeği, hiç bir şey, hiç bir kişi geri getiremez onu. Ehh ana yüreği bu. Dayanması zor. Dağlara düşüp araması doğal; ne ki giden geri gelmez. Şundan ki, yiten candır. Alıp yerine koyamazsın. Nefesin sonu çıkmaya görsün boğazdan bir kez. Dönüşü olmaz. Ama, ağlamak, döğünmek, türkülere sığınmak da insanların kendi öykü olan olay, 1930'larda Çorum'un Osmancık ilçesinin Hacıhamza kasabasında geçer. Kasabada köklü bir aile yaşar o yıllarda. Bu ailenin de Mehmet Bey adlı bir oğlu vardı. Mehmet Bey, geniş omuzlu, kaytan bıyıklı, iri kıyım bir delikanlıdır. Çevresindekilere yaptığı iyiliklerden ötürü de herkesin saygısını, sevgisini kazanmıştır. Yeni evlendiği eşiyle de çok iyi anlaşmaktadır. Hele eşi ona nur topu bir oğlan çocuğu doğurduktan sonra da daha mutlu olmuştur. Bir çocuk ki gözleri yumuk yumuk. Uzun, upuzun saçlar, tombiş bilekler. Anası bir yanını kendine benzetiyor; babası bir yanını. Bak Mehmet diyor karısı "çenesi, kafa yapısı, ağzı sana benziyor, gerisi bana" Mehmet Bey "Ya parmakları" diyor. "Bak bak serçe parmaklarında eğrilik var. Tıpkı seninkiler gibi. Ama uzunluğu da bana benziyor parmakların". Çocuk daha bir mutlu ediyor aileyi. Evin havası birden değişiyor. Gelenler, gidenler çoğalıyor. Dosta ahbaba teller çekiliyor. "Bir oğlumuz oldu" diye. Uzaktan mektuplarla kutlayanlar. Sözün özü; evde bir şenlik, bir şölen. "Aaaa... İzmir'den Nurettin Amcalardan tel geldi. Kutluyorlar. Bu da Adana'dan Niyaz'lerden geliyor. Bu tel de Çorum'dan, ama tebrik teli değil. Bak hele Mehmet neymiş? "Şey Hükümet teli bu. Bir iş için çağırıyorlar. Gitmek gerek. Hükümet işi ihmale gelmez. Tez zamanda gitmeli' diyor Mehmet Bey. Vakit öğleyi geçkindir. Ama olsun Hükümetin çağrısı gecikmeye gelmez. Tez elden gitmeli. Varıp anlamalı işin aslını. Adamlarına seslenir. İki at eyerlemelerini söyler. Karısına da "İşim biter bitmez dönerim. Hem yavruma da ufak tefek bir şeyler alırım. Sana da giyecek gerekli. Elbiselerin bol geliyor üstüne. Gelen gidenimiz olur bu güne karşı ayıp olur. Bir kaç elbiselik alırım. Anamı da unutmamak gerek. İlk torunu kadının. Nasıl da yoruldu gebeliğinde senin. Meraklanmana gerek yok. Çorum ne çeker ki. Akşam Osmancık'a varırız. Sabahın erinde ordan çıksak, karanlık çökmeden tutarız Çorum' Bey bir yandan bunları söylüyor; bir yandan da kucağına aldığı oğlunu seviyor. Kokluyor, öpüyor, bağrına basıyor. Bırakamıyor çocuğu kucağından. Ş aha kalkıyor, demeye kalmadan, silahlı iki kişi atlıyor yola. Saç-sakal birbirine karışmış, iki dağ adamı bunlar. Yolun dar boğazı. Yana yöne kaçacak yer yok. Ancak geri dönülebilir. Mehmet Bey de ona davranıyor. Ama, daha atını dönderir döndermez iki kişi de orada peydahlanıyor. "Canınızı seviyorsanız davranmayın. Kurşunu yersiniz yoksa. Boşaltın ceplerinizi, atlarınızı da bırakıp, koyulun yola" diye ünlüyorlar. Mehmet Bey bakıyor kaçış zor. Teslim olup, parasını silahını, atları vermek de işine gelmiyor. Gurur meselesi yapıyor. Bir anda atıyor kendini yere, silahına sarılıyor. Adamı da atıyor attan. Seyip kalan atlar, kişneyip tepiniyorlar. Aynı anda da kurşunlar vızılamaya başlıyor. Mehmet Bey bir ağacı siperlemiş kendine, basıyor tetiğe. Adamı da sol yanından ateşliyor silahını. Vuruşma epey sürüyor. Mehmet Bey'in de adamının da kurşunları azalıyor. Daha dikkatli kullanmak zorunda kalıyorlar kurşunlarını. Çok geçmeden onlarda bitiyor. Eşkıya azgın. Bir iki kez yine teslim çağrısını yapıp, basıyorlar kurşunu ardından. Mehmet Bey'den bir "Ah" sesi yükseliyor. Yığılıp kalıyor bir kenara. Adamı derseniz ağır yaralı yıkılıyor yere. Neden sonra ayıkıp bir bakıyor ki sağ yanında yatıyor Mehmet Bey. Cansız. Üstü başı kan içinde. Kendisi de yaralı. Cepleri boşaltılmış. Silahları da yok Hacıhamza kasabasına ulaşınca, anasını, karısını, hısım-akrabasını bir ağıt tutuyor. Kimi beşikte yatan üç günlük yavruya üzülüyor; kimi Mehmet Bey'in yiğitliğini dillendiriyor. Kişiliğini övüyor. Sonra tüm bu duygular, bir türküye dil oluyor. Hacıhamza kasabası da Osmancık ilçesi de dar geliyor Türküye. Yankılanıyor, Yaşar ÖzürkütÖyküleriyle Türküler 3İstanbul, 2002 türkü sitesi - TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ misket MisketMisket, ufacık tefecik bir elma türü... Huriye de Ganizadeler'in ufakcık tefecik şipşirin kızlarının adı. Huriye, sık sık evlerinin önündeki elma ağacına tırmanır, yolu gözler; sebep, Osman Efe...Ankara'nın sayılı efelerinden Osman, genç, yakışıklı, geniş omuzlu,burma bıyıklı... Huriye'nin gönlü bu Osman Efe'de. Osman Efe, evin önünden geçiyor; Huriye atlıyor bahçeye, tırmanıyor misket ağacına. İkisinin de yüreğinden ılık bir şeyler akıyor. Osman Efe, Huriye'yi adıyla çağırmıyor hiç, ''misket'' diyor Huriye' ünlü ağalarından Kır Ağa, bir gün Huriye'yi su doldururken görüyor çeşme başında. Aradan bir hafta geçmeden Kır Ağa, Huriye'yi istetiyor. Babası, ''Kır Ağa, yiğit insandır, malı mülkü yerindedir'' diyerek Huriye'yi vermek ister. Annesi, Huriye'nin ağzını arar, fakat Huriye ''ölsem Kır Ağa'ya varmam'' cevabını akşamı zor eder. Bahçeye çıkıp, Osman Efe'nin yolunu gözler. Uzaktan atını görünce, tırmanıp çıkar elma ağacına. Durumu bildirir Osman Efe' Efe, çılgına döner. Kır Ağa'ya haber gönderir, ''Kendini sever, sayarım. Yiğit kişi bellerim. Yolumdan çekilsin. Sonu iyi olmaz'' der. Haberi Osman Efe'den Kır Ağa'ya götürenler, bire bin katarak anlatırlar ''Osman diyor ki, Kır Ağa kim oluyor da benim yavuklumu alacak. Leşini sararım'' diye...Kır Ağa, ''Demek dünkü çocuk bize meydan okuyor. Kendine güveniyorsa karşıma çıksın'' diye Osman Efe'ye haber gönderir. Tabii haberi götürenler Osman Efe'ye de bire bin katarak anlatıyorlar. Osman Efe Kır Ağa'ya, Kır Ağa Osman Efe'ye kinlenir. Sonunda kıran kırana kavga etmeye, sağ kalanın Huriye'yi yani Misket'i almasına karar gün ve yerde karşılaşıyorlar. Bıçaklar çekiliyor. Huriye ise durumu merakla bekliyor. Çıkmış elma ağacı üstüne, yoları gözlüyor. Bir yandan da Osman Efe için dua ediyor. Osman Efe ise Kır Ağa karşısında aslanlar gibi dövüşüyor. Kır Ağa birden duruyor. ''Benimle böylesine boy ölçüşen yiğide, ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur bıçağını bağrıma. Misket senin olsun'' diyor. Osman Efe önce şaşırıyor, sonra oda bıçağını yere atıyor ve koşup ellerine sarılıyor Kır Ağa' da yollara dökülmüş uzaktan görünen kalabalığı bekliyor. Misket ise çıktığı elma ağacında duramıyor heyecandan. Daldan dala geçip, gelenleri seçmeye çalışıyor. Derken kalabalık yaklaşır, önde Kır Ağa, arkasında kalabalık. Gözleri Osman'ın arıyor, göremiyor. Birden başı dönüyor, gözleri kararıyor, tepe üstü ağaçtan aşağı düşerek cansız yere geçmeden kalabalık elma ağacına ulaşınca, bir feryattır kopuyor. Osman Efe, sığmıyor oralara. Kadınlar kızlar perişan. Misket kızın yani Huriye'nin hikayesi dilden dile dolaşıp türkü ÖzürkütTürkülerin DiliAnkara Kültür Kurumu YayınlarıStockholm 1987 türkü sitesi - TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ manda yuva yapmiş söğüt dalina Manda Yuva Yapmış Söğüt Dalına Türküsü'nün Hikayesi Hakkında değişik rivayetler vardır. Birisinde bir sohbet esnasında iki aşık asında yarışma seklinde sözler meydana çıkmıştır, ikinci rivayet ise şudur "Eskiden Tosy a halkı ticaret maksadı ile sürekli olarak saz dağını aşarak Çankırı tarafında "Öteyüz" denilen yöreye giderlermiş. Ekonomik ilişkilerinin yanında bu bölge ile sosyal ilişkilerde de gelişme görülür. Bu yüzden oyunda Karadeniz Bölgesinden ziyade İç Anadolu Bölgesi'nin etkisi görülür." Rivayetimiz şöyle "Aşığın biri Öteyüz'e giderken Fazlı isminde bir çobanla karşılaşır. Çoban orada sığır otlatmaktadır. Aşığı elinde saz ile görmüştür. Kendisi de yalnızlıktan canı sıkılmıştır. Aşığı yanına çağırır, kedisine bir şeyler çalmasını ister. Aşık pekala der, fakat aklına çalacak bir şey gelmez. Tam o esnada aşık vatandaşın birisinin öküzleri ile beraber çift sürmeye gittiğini görür." Bundan esinlenerek Sabahleyin erken çifte giderken, Öküzüm torbadan düşmüş gördün mü? Amanın Fazlım. Daha sonra sığırların içerisindeki mandaya gözü takılır. Manda yuva yapmış söğüt dalına, Yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Amanın Fazlım. Dönüşte bir sohbet esnasında bu durumu dile getirir. Halk arasında hikaye şeklinde söylenir. Musiki Cemiyetinin kurulmasından sonra Hakkı Berber bu sözleri toplayarak bir araya getirir İsmail Okur Nayıpoğlu’da tiridine bandım nakaratını ekleyerek bestesini yapar. Mustafa Başefe Akçak ve arkadaşları da bunu oyuna dönüştürerek folklorumuza kazandırırlar. O günden bu güne çalınır, söylenir, oynanır. Manda Yuva Yapmış Söğüt Dalına Türküsü'nün HikayesiManda Yuva Yapmış Söğüt Dalına Türküsü'nün Hikayesi TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ kesik çayi biçilir mi ? Kesik Çayır Biçilir Mi?Meram bağları, Meram çayırları tanıktır, böylesi yiğit her anaya kısmet olmaz. İnadına mertti, inadına yiğit, inadına valisi o yıl Meram'da otururdu hep. Meram o zamanlar da en saygıdeğer yeriydi şehrin, Mevlevi dedeleri Meram'daydı, çelebiler hepten Meram'daydı. Ve Vali paşanın yâveri, genç yâveri Meram'dan çok az inerdi Konya'ya. Bütün oralar bu genç adamı, o da bütün oraları tanırdı, iyi fesini sola doğru devirdi. Güz demiydi. Serindi ama o yanıyordu. Korkmuyordu. Oysa Kocamış bir gece yollara düşmüştü "Dutlu"dan Meram'a doğru, akşam namazından sonra. Korkmuyordu. "Sırtıma sepken yağıyor." "Yanuben yorgun gelirim."demiş elin oğlu zamanında. Yâver işte bu hâl idi. Konya severdi bu delikanlıyı; O da Konya'yı. Ama Konya'dan daha çok sevdiği bir şey bir kişi, bir hatun kişi vardı. Meram'a ilk zamanlar sık gelirdi. Aslı Konaya'lı bir Mevlevî çelebisinin kızıydı. Düşünün, Allah etmesin dile düşerlerse ötesi yoktu bu işin. Allah etmesin dile düşerlerse, Musalla mezarlığında selviler hüzzam makamından bir şarkıyla başlayıverirlerdi. Allah etmesin, gençti. Konya'nın delikanlısı zaten pek hayır okumuyordu adının üstüne. Allah etmesin. Ama yine de kotkmuyordu bir Mevlevî çelebisinin kızıydı. Gelirken- giderken bir şeyler olmuştu. Bir şeyler olmuştu çünkü. Loraslarından kalkan ebabil kuşları, kanatlarında "Günaydınlar" getirdilerdi bir gün. Ebabil kuşlarının gözleri kahverengiydi, sol ellerinin üstünde bir "Ben" vardı ebabil gece onunla buluşacaktı. İlk buluşmaları değildi bu şüphesiz. Ama Meram'ın o ördekbaşı ve şili çayırları o "incecik" çayırları tanık olsun ki en mutlusuna gidiyordu fesini sol yana devirdi ve bıyıklarını burdu. Eli-ayağı yanıyor gibiydi. Kerpiç duvarı aşmıya çalıştı. Ceketi tozlandı, aldırmadı, hemen şöyle silkiverdi eliyle, ince çayırlar ayağına dolaştılar kızı, Zerdalinin altına vardı. Gözleri apaydınlıktı, yanına gelince, oturuverirdi çayırların üstüne. Yâver o cesaretsiz elleriyle çelebi kızın elini tutacak oldu, edemedi. pul pul dirildi gözbebeklerine. Yalnız Konya değil dünyalar onundu. Anasını hatırladı, bir zaman sonra, memleketini hatırladı, sonra kalkıp gitmek istedi, niye istedi bilmem, efendim sekiz iklimden ipil ipil bir batı rüzgarının seranadı başladı. Kız konuşuyordu. Çelebi kızı. Derken efendim, Dere tarafından bir bülbülü vurdular, ne hacetti, kız konuşuyordu, yâver öldü öldü Kızın elleri yâverin ellerinde serindi. Uzun uzun konuştular. Aşktı bu dost. Sevgiydi. Ne Konya vardı önlerinde, ne zerdali ağaçları, Ne Meram, ne paşa, ne çayırlar ve ne de sekiz taraflarından sekiz kara binayla onları gözetleyen sekiz Konya efendim, yâver "Haydi hoşçakalasız" diyecekti, diyemedi. Derken efendim sekiz karabina sekiz kurşun kuştu yâverin suratına. Derken efendim, yâver "gidem" dedi, gidemedi. Önce sallandı sağ ayağının üzerinde üç kez. Sonra sa yanına devrildi. Kıpırdayamadı bile. Sekiz Konya delikanlısı için sanki bir şey olmamıştı. Dere yöresine doğru "Konyalı" yı çağıraraktan yakındı. Çelebi kızı ölü sevgilinin üstüne eğildi. Öylece ışığında ölü yâveri ve çelebi kızını "incecik" çayırların üstünde vali paşa, yâverin anasına yanık künyesini gönderdi yarıntesi günü."İnce çayır biçilir miSular ayaz içilir miBana yardan vaz geç derlerYâr tat'lolur geçilir mi"Sonra arkasından, mezar taşı olsun garibin diye bu türküyü yakıverdiler. "İnce çayır biçilir mi?" Biçtiler bile."Aman ben yandım, paşam ben yandım,Ellerin köyünde vuruldum kaldım."Kaynak Kamil UĞURLU Bir Konya Türküsünün Doğuş Hikayesi Türk Folklor Araştırmaları-Kasım 1963 Türkü yakıcıları veya âşıklar tarafından ortaya türküler, kişilerin duygu ve düşünce dünyasının, inancının, durumunun heyecan ve arzularının ürünleridir. Doğuşları önemli olduğu kadar, yaşamları da önemlidir. Yüzyıllar ötesinden verdiği mesajlarla bir bakıma geçmişle aramızda köprü kurma fonksiyonunu da icra ederler. Yaşama güçleri ezgilerine, teknik yapılarına ve muhtevalarındaki anlatımlara bağlıdır. Bir başka deyişle, sözlü ürünün günümüze kadar gelebilmesi için, eserdeki sözlerin kuvvetli, bunu ortaya koyanın olayı ve durumu ele alış tarzında tasvirlerde, benzetmelerde ve söz oyunlarında başarılı olması gerekir. Bunun yanında söylenen ezgi, kalbin derinliklerinde etki bırakacak tarzda olmalı ve eldeki metni beğenip nesilden nesile ulaştıracak tabii bir çevre bulunmalıdır. Gerçekten de söz, metni ortaya koyan sanatçı, musiki ve dinleyici çevre gibi faktörlerinin var oluşu, kuvvetli veya zayıf oluşu yöredeki türkü geleneğinin gücünü de belirler. Meseleye bu açıdan bakarsak, Trabzon’da türkü geleneğinin bütün canlılığıyla var olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok alanda olduğu gibi, türkü alanında da zengin ve renkli cephesiyle dikkati çeken Trabzon yöresini türküler cephesiyle incelemeyi kayda değer gördük ve bu çalışmayı gerçekleştirdik. Çalışmamızda hareket noktamız, TRT Repertuarındaki türküler oldu. Repertuarda Trabzon’a ait 62 türkü metni ve notası yer almaktadır. Repertuardaki türkülerin Trabzon’daki yörelere göre dağılımı şöyledir. Merkez 34, Maçka 15, Beşikdüzü 5, Akçaabat 4, Vakfıkebir 2, Sürmene 1, Tonya 1 türkü. Türkülerin derlenmesinde ve notaya alınmasında pek çok kişinin emeği geçmiştir. Bunlardan başta Muzaffer Sarısözen olmak üzere Ahmet Yamacı, Yücel Paşmakçı, Cemile Cevher, Erkan Sürmen, Volkan Konak, Kasım Gürsoy, Hüseyin Dilaver, Ateş Köyoğlu ve İbrahim Can gibi isimler repertuara birden fazla türkü kazandırarak kültürümüze büyük bir hizmette bulunmuşlardır. Türküler, anonim halk şiiri içinde yapılarına, konularına ve ezgilerine göre olmak üzere üç cephede kendilerini de Trabzon türkülerine yaklaşımımız bu tarzda olacaktır. I. Yapılarına göre türküler Bilindiği gibi türküler, bentler halinde vücuda getirilirler. Ölçü olarak da yedi, sekiz ve on bir hece ile söylenirler. On dört, on beş ve on altı heceli olanları varsa da azdır. Bu bakımdan Trabzon türkülerini, yapılarına göre incelerken, bentlerine ve hecelerine göre olmak üzere iki cephede ele alacağız. A. Bentlerine göre türküler Anadolu’nun pek çok yerinde türküler ikilik, üçlük ve dörtlüklerden oluşan bentlerle vücuda getirilir. Ancak, Trabzon türkülerinde dikkati çeken taraf tamamının dörtlüklerle söylenmesidir. Bunların çoğunluğu, müstakil şiirler olarak addettiğimiz manilerden bir kısmı da koşma tarzında ortaya konulmuş manzumelerden oluşur. Bazı türkülere getirilen canım can da gel gel aman, ey aman aman aman yarim aman aman, ey amman ey, of of, oy, vay vay sürmelim vay gibi nidalar veya bazı nakarat sözler bendin yapısını bozacak hüviyette değildir. Bu nidalar dizelerin başında, sonlarında, aralarında veya bentlerin sonunda yer alırlar. Onlar da kendi aralarında çeşitlilik gösterirler. Bu çerçevede türküleri şöyle gruplandırabiliriz 1. Bentleri mani olan türküler Trabzon yöresi ülkemizde, atma türküleriyle meşhur bir yöredir. Atma türküler, abcb tarzında kafiye sistemine sahip manilerden oluşur. Yedi hecelidirler. Kafiye sisteminin bu şekilde olmasının sebebi ise, 1. ve 2. dizenin bir kişi, 3. ve 4. dizenin de başka bir kişi tarafından söylenmesine dayanır. 2. ve 4. dizelerin aynı kafiyeye de olması esastır. Her ne kadar ifade ettiğimiz şekilde yani abcb kafiye düzenindeki manilerle oluşturulan türküler çoğunlukta ise de Trabzon türkülerinde, maninin klasik kafiye düzenine yani aaba tarzına sahip manilerle de söylenmiş bentlere rastlamamız da mümkündür. Bentleri mani olan türkülerin çoğunda bağlantı yoktur. Bir kısmı da bağlantılarla vücuda getirilmiştir. Aralarındaki farkı şöyle izah edebiliriz a. Sadece manilerden oluşan türküler Manilerin artarda getirilmesiyle oluşturulmuş türkülerdir. Yukarıda belirttiğimiz gibi çoğunluğu; abcb, bir kısmı da aaba kafiye düzenindedirler. İçlerinde düzensiz kafiye sistemine sahip olanları çok azdır. Bentlerden birisi sekiz No. 2599, diğerlerinin tamamı yedi hecelidir. b. Bentlere bağlantı getirilen türküler İncelediğimiz türkülerin on bir tanesi bu tarzda söylenmiştir. Bu türkülerde bentler mani olmakla beraber bağlantılar da yine manidir. Sadece bir türküde bağlantı olarak mani değil de iki dize getirilmiştir No. 382. c. Karşılıklı türküler Bunlara atma türkü ya da atışma türküler de denilir. Trabzon’da bir kişinin karşısındaki kişi veya kişilere türkü söylemesine türkü atma, bunu söyleyene türkücü, karşılıklı türkü söylemeye atışma, hitap veya telmih şeklinde olup karşılık beklenmeyen türkülere de takma türkü denir. Şenel, 1994, 157-158 Doğu Karadeniz Bölgesi’nde karşımıza çıkan ve yörelere göre kesme türkü, karşı-beri, karşılama ve kovalama gibi adlarla da bilinen atma türküler özellikle düğün, yedi düğün ertesi, ternek / vartivor yayla eğlenceleri, bayramlar, şenlikler, imeceler veya uzun yayla yolculukları sırasında söylenirler. Günay, 1976; 73. İki grup veya iki kişi tarafından ortaya konulur. Önce yedi heceli manzum söz söyler. Bu manzum parça, genellikle iki dize olmakla beraber, üçlük, dörtlük hatta bent şeklinde de olabilir. Karşı taraf, ilk şekle uygun tarzda cevap vermek zorundadır. Şairlerden biri cevapsız kalıncaya kadar türküye devam edilir. Cevap veremeyen tutulmuş mat olmuş sayılır. Karşılaşma çok uzun sürer ayakta daralma olursa, buna “Türkü çıkmaz yola düştü.” denir. Kazmaz, 1976; 17 Bu durumda şairlerden birisi ayağı değiştirir, türküye devam edilir. Atma türküler yapılarına göre iki, üç, dört dizelik ve diyalog şeklinde olmak üzere dörde ayrılır. Elimizdeki iki Trabzon türküsü ise, 7 heceli maniler şeklindedir No. 71, 2598. Maniler kız ve erkeğin karşılıklı birer mani söyleme esasına dayanmıştır. 2. Bentlere bağlantı getirilen türküler TRT Repertuarında kayıtlı türkülerden pek çoğu üçlüklere iki dizeden oluşan bağlantı sözlerinin getirilmesiyle vücut bulmuştur. Trabzon türkülerinin içinde üç tanesi söylediğimiz tarzdadır No. 1019, 1154, 2814 Bunları kafiye düzeni aaa-bb, ccc-bb, ddd-bb şeklindedir. 3. Koşma tipinde söylenmiş türküler Türkülerin bir kısmı koşma tipi şiirlerden oluşur. Bunların büyük çoğunluğu âşıklar tarafından ortaya konulmuştur. Nitekim iki türküde Kerem No. 984 ve Sefil Emrah No. 2783 mahlasları türkünün bünyesinde muhafaza edilmiştir. Bu tip şiirler genellikle -ilk dörtlüğün kafiye düzeni farklı tarzda olmakla beraber- abab, cccb, dddb şeklinde kafiyelenirler. Elimizde bu tarzda söylenmiş altı türkü bulunmaktadır No. 140, 304, 984, 1025, 2769, 2783. Herhangi bir bağlantı almamışlardır. Ancak birkaçında ikinci dize ve dördüncü dizelerde yukarıda işaret ettiğimiz nida sözleri getirilmiştir. B. Hecelerine göre türküler Trabzon yöresi türkülerinin tamamı millî veznimiz olan hece vezni ile söylenmiştir. Bunlar da yedi, sekiz ve on bir heceli örneklerdir. 1. Bentleri yedi hece olan türküler Genellikle Karadeniz yöresi türkülerinin bilhassa Trabzon türkülerinin manilere dayandığı bir gerçektir. Repertuardaki 62 türkü içinde 53’ünün manilerle vücuda getirildiğini söylersek, konuyu daha iyi vurgulamış oluruz. Maniler, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi daha ziyade abcb tarzında ve on bir heceli şekillerdir. 2. Bentleri sekiz hece olan türküler Anonim halk şiirinin önemli bir cephesini oluşturan manilerin bir kısmı sekiz hecelidir. Sekiz heceli maniler daha ziyade Ramazan ve Seymen manilerinde karşımıza çıkar. Bu yörenin türkülerinden yedi hecenin dışında bir tane de sekiz hece esasına dayalı mani tarzında söylenmiş türkü bulunmaktadır. Bu da repertuarda İşte Geldim Ekim Büküm Ramazan Manileri adıyla geçmektedir No. 2599. 3. Bentleri on bir hece olan türküler İncelemelerimiz sırasında gördük ki, Trabzon yöresi türkülerinde hakim olan ölçü, yedi hecedir. Nadiren de olsa on bir hece ile söylenmiş şekiller de vardır. Bu da yörede âşık tarzı şiir geleneğinin pek yaygın olmadığını göstermektedir. B. KONULARINA GÖRE TÜRKÜLER Türküler genel olarak konularına göre çok çeşitlilik gösterirler. Bunlar hakkında ayrıntılı bilgiyi bir başka çalışmamda verdiğimden burada tekrarlamak istemiyorum. Kaya, 1999; 176-210. Burada üzerinde durmak istediğim husus doğrudan doğruya Trabzon türkülerinde hangi konuların işlendiğidir. Görebildiğimiz türküler içinde, aşk-sevda, gurbet, dert-acı, hasret, savaş ve balıkçılık gibi konuların işlendiğini müşahede ettik. Ancak şurasını söylemeliyim ki, 62 türkünün içinde 57’si aşk konulu, diğer beş şiirin her biri bir konudadır. İnceleyemediğim diğer türküler de bu çalışmaya dahil edilse dahi bu orantının değişeceğini pek sanmıyorum. Gerçi bütün yurt baz alındığında da aşk türkülerinin en fazla oranda söylendiği bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Ne var ki, bu türküler içinde tören, meslek, askerlik, eşkıya, mizahî, yergi, ölüm, seferberlik türküleri gibi daha pek çok konuda söylenmiş türkülerin de olduğu ve bunların küçümsenmeyecek bir oranda olduğu görülecektir. Bu derece ezici bir oranda aşk türkülerin çok oluşu oldukça dikkat çekicidir. Acaba, aşk konusunun bu derece yoğunlukta işlenmesinin sebebi nedir? Bu, bize göre yöre insanının başta sosyolojik ve biyolojik özellikleri olmak üzere birkaç cepheden incelendikten sonra aydınlığa kavuşturulabilir. C. EZGİLERİNE GÖRE TÜRKÜLER Türkülerin hangi yöreye ait olduğu -her ne kadar söyleyenleri önemli ise de- ezgilerinden anlaşılır. Az-çok bu alana ilgi duyan her insan, il bazında olmasa bile, hangi türkünün hangi yöreye ait olduğunu aşağı yukarı tahmin eder. Meseleye türkülerin ezgisi açısından baktığımızda, Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi Trabzon yöresi türkülerinin de kendisine has bir tavrının olduğunu görürüz. Şurasını hemen belirtelim ki, yöre türkülerinin en belirgin vasfı 7 zamanlı ritme sahip oluşlarıdır. Trabzon yöresi türkülerinin iki belirgin cephesi vardır. Birincisi; oldukça hareketli parçalardan oluşmaları, diğeri de buna bağlı olarak birçoğunun türküdeki dizelerin bıçakla kesmiş gibi aniden yarıda kesilmesidir. İnceleyebildiğimiz 62 türkünün usulleri ve sayılarının dağılımı şu şekildedir 2/4’lük 8, 4/4’lük 20, 5/8’lik 6, 7/8’lik 15, 7/16’lık 1, 9/8’lik 2, 9/16’lık 2, 10/8’lik 6, 12/8 ve 9/8 şekilde iki usulde 1 türkü bulunmaktadır. Ritmi oldukça yüksek olan bu türkülerde heceler vurgulu ve coşkulu olarak terennüm edilirler. Kemençe eşliğinde adeta soluk almamacasına art arda getirilen sözler neredeyse söyleyenlerin nefesini tıkayacak gibi olur. Sözgelişi, Ayna Ayna Ellere 400, Çayeli’nden O Yani 2441, Kuko Daldan Aşağı 3126, Kapısının Önünde Yeşiller Pazilari 3128 gibi türkülerde karşımıza çıkan bu durum, coşkun ve baş edilemeyen hızlı Karadeniz dalgalarının yalçın kayalıklara çarpıp hızının kesilerek karara varmasını hatırlatmaktadır. Kemençe eşliğinde çalınıp söylenilen türkülere, Karadenizliler, el ele kenetlenip horon tutarak eşlik ederler. Horon tutanlar da tıpkı su birikintilerine boncuk boncuk, kıpır kıpır düşen yağmur damlaları gibi enerjik, hareketli ve ahenklidir. Bu estetik yapının ortaya çıkmasında elbetteki türkülerin ve bir o kadar da Karadeniz halkının karakteristik vasfının ezgi ve oyunla bütünleşmesinin rolü büyüktür. Sonuç Bütün bu bilgilerden sonra, Trabzon türkülerinin özelliklerini şu başlıklar altında toplayabiliriz 1. Çoğunluğu manilerle bir kısmı da koşma tarzı olmak üzere dörtlükler halinde söylenmiştir. Ancak bazılarına iki dizelik yahut da doğrudan doğruya bir mani bağlantı olarak getirilmiştir. 2. Bazıları karşılıklı atma türkü ya da atışma türkü dediğimiz tarzda ortaya konulmuştur. 3. Dizelerin başında, sonlarında, aralarında veya bentlerin sonunda canım can da gel gel aman, ey aman aman aman yarim aman aman, ey amman ey, of of, oy, vay vay sürmelim vay gibi nidalara yer verilmiştir ve bunlar bendin yapısını bozacak hüviyette değildir. 4. Her ne kadar söyleyenleri belli değilse de bazılarında Kerem ve Sefil Emrah gibi mahlaslara rastlanılmaktadır. 5. Vezin olarak yedi, sekiz ve on bir hece ile söylenmişlerdir. Yedi ve sekiz heceliler manidir. Az sayıda olan on bir heceliler ise genellikle koşma tarzında söylenmiş türkülerdir. 6. Aşk-sevda, gurbet, dert-acı, hasret, savaş ve balıkçılık konularında söylenmiş olmakla beraber büyük çoğunluğu aşk konuludur. 7. Ezgi itibariyle ritmi oldukça yüksek, hareketli ve çoğunluğu 7 zamanlıdır. TRT Repertuarındaki Trabzon Türkülerinin Listesi Rep. No-Ezgi Adı-Derleyen 71 Şapkamın Tereği Düz Mustafa Hoşsu 119 Derenin Kenarına Sereceğim Kilimi Ahmet Yamacı 140 Kahveciler Kahve Koyar Fincana Ahmet Yamacı 161 Tarlaya Ektim Soğan Ahmet Yamacı 177 Mayıs Ayı Gelende Ahmet Yamacı 184 Bel Bağımın Tokası Ahmet Yamacı 187 Böyledir Yar Böyledir Ahmet Yamacı 193 Yaylanın Çimenine Kuzu Yayılır Nejat Buhara 304 Ben Bir Yarin Bakışına Mailem Muzaffer Sarısözen 382 Ah Dağlar Serin Dağlar Muzaffer Sarısözen 400 Ayna Ayna Ellere Muzaffer Sarısözen 527 Gemiciler Kalkalım Muzaffer Sarısözen 984 Bir Yiğit Dünyada Keleş Gezende Muzaffer Sarısözen 1025 Engeller Koymuyor Yar Sana Varsam Muzaffer Sarısözen 1154 İstanbul’unTrabzon’un Etirafı Meteris Muzaffer Sarısözen 1241 Tel Sarı Zülüf Sarı Muzaffer Sarısözen 1284 Dumanım Derelerde Ahmet Yamacı 1508 Gemiler Giresun’a Muzaffer Sarısözen 1533 Dirvana Vurdum Uçti Cemile Cevher 1535 Hasta Oldum Derdune Cemile Cevher 1640 O Sarı Çemberuni Azize Tözem 1645 Oynayın Kız Oynayın Derule Cemile Cvher 1673 Terazi Tartayurum Cemile Cevher 1738 Maçka’nın Yolu Taşlık Ahmet Yamacı 1796 Sabahtan Kalkar Kızlar Cemile Cevher 1860 Anam Vay Olsun İst. Bel. Kons. 1892 Maçka Yolları Taşlı İst. Rad. Müd. THM Şb. 1919 Ezelidir Deli Gönül Ezeli Muzaffer Sarısözen 2130 Yeni Yaptım Evimi Kasım Gürsoy 2131 Gülhanım dedikleri Gız Sen misin Kasım Gürsoy 2132 Dere Sürer Gazeli Kasım Gürsoy 2142 Kazma Vurdum Çimene Kasım Gürsoy 2149 Ağısar Dereleri Yücel Paşmakçı 2328 Oy Benum Sevduceğum Ahmet Yamacı 2355 Yayladım Koyunu Muzaffer Sarısözen 2365 Yol Gider mi Gider mi Bizim Büyük Limana Cemile Cevher 2441 Çayeli’nden O Yani Mehmet Özbek 2596 Divane Aşık Gibi Dolaşırım Yollarda Cemile Cevher 2599 İşte Geldim Ekim bükümRamazan Manileri Cemile Cevher 2769 Bir Oda Yaptırdım Hurma Dalından Ank. Devl. Kons. 2783 Ötüyor Bülbüller Gelmedi Bağban Ank. Devl. Kons. 2814 İki de Bülbül Bir Derede Ötüşür Ank. Devl. Kons. 2907 Atma Beni Yabana Volkan Konak 2934 Fincanı Taştan Oyarlar Ank. Devl. Kons. 2935 Garşıdan Gel Göreyim Ank. Devl. Kons. 2944 Islandı da Ötmeyi Kemençemun Telleri Ank. Devl. Kons. 2975 Yanyana Oturalım Konak Volkan Konak 3037 Karşı Beri Mezere Erkan Sürmen 3099 Gız Sana Demedim mi Şenel Önaldı 3125 Anam Beni Vay beni Volkan Konak 3126 Kuko Daldan Aşağı Volkan Konak 3127 Asmam Senin Dalından Volkan Konak 3128 Kapısının Önünde Yeşiller Pazilari Volkan Konak 3129 Soğuk Soğuk Akayi Volkan Konak 3217 Derenin balıkları Tuttu Ortalıkları TRT. Müz. Da. Bşk. 3268 Çayırım Çayırım Kuş Oldum Uçayırım Erkan Sürmen 3501 Duman Aldı Dağlara Ben Kaldım Yaylalara Da. Bşk. 3535 Bizim Yayla Düz Gibi İbrahim Can 3536 Otur da Konuşalım Senin ile Azacuk İbrahim Can 3559 Bizim Köyün Kızları Bakarlar Aynalara TRT Müz. Da. Bşk. 3562 Silme Gözyaşlarımı da Gözlerimde Kurusun TRT Müz. Da. Bşk. 3608 Ormanda Alacalar Işık Başel Kaynakça GÜNAY, Turgut, 1976, Doğu Karadeniz Bölgesinde Atma Türkü Geleneği, I. Uluslar arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. II, Ankara. KAYA, Doğan 1999, Anonim Halk Şiiri, Ankara. KAZMAZ, Süleyman 1976, Rize Halk Şairleri, Ankara. ŞENEL, Süleyman 1994, Trabzon Bölgesi Halk Musikisine Giriş, İstanbul. *Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu, Trabzon, 3-5/5./2001. En çok sevdiğiniz türkü hangisi diye sorsak, eminim herkes farklı farklı türkü isimleri söyler. Benim için de Mağusa limanı türküsü o türkülerin başında gelir. Dinlerken kesinlikle yaşanmışlığı vardır dediğimiz bu türkünün hikayesini sizin için araştırdık ve bizi üzen o hüzünlü hikaye ile karşılaştık. Mağusa Limanı Türküsü HikayesiMağusa, jeopolitik konumu oldukça önemli olan Kıbrıs’ın, en önemli liman kentlerinden birisidir. Takvim yaprakları 1943 senesini gösterdiğinde Kıbrıs henüz kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmamışken yaşanır bu hazin Limanında Hamal Olarak Çalışan Arap AliMağusa limanında hamal olarak çalışan ve teninin esmerliğinden dolayı Arap lakabını almış, Arap Ali’nin hikayesidir bu. Genç yaşta evlenen ve birde çocuğu olan, güçlü, kuvvetli bir delikanlıdır Arap Ali. Ali Hemen hemen her akşam işini bitirdikten sonra çalıştığı limanın hemen yakınında bulunan bir meyhaneye gider ve orada günün yorgunluğunu atmak için bir şeyler içer ve evine LimanıYine bir akşam Ali iş çıkışında meyhaneye gitmiş. Bu sefer girdiğinde meyhanede bir uğultu kahkaha ve saygısız tavırlar sergileyen İngiliz sömürgesine ait 7 Hint askerlerini görmüş. Bakışlarını askerlerin üzerine odaklayan Ali’nin bakışlarından rahatsız olan Hint askerleri Ali’nin üstüne yürümüş ve beklemedikleri şekilde Ali’den dayak yiyerek meyhane den ayrılmışlar. Ve bu olay o gece tüm Kıbrıs’a yayılmış. Arkadaşları bu olaydan sonra Ali’ye hemen buraları terk et bunlar seni rahat bırakmaz şeklinde telkinde bulunsalar da Ali’nin kaçmak hiç aklında dahi değildir. Gitmesi gerekenin onlar olduğunu söyleyen Ali içkisini içmeye devam Süngü Takan 7 Hint AskeriErtesi gün Ali yine iş çıkışında aynı meyhaneye gider ve bu sefer meyhanede farklı bir atmosferle karşılaşır. Tüfeklerinde süngü takılı olan aynı 7 Hint askeri onu bekliyordur. İçlerinden bir tanesi Ali’ye doğru hamle yapar. Ali gelen ilk askeri yumrukla yere indirir, fakat kalan 6 askerin süngü darbelerine dayanamaz. En son öfkeli bir şekilde Ali’nin yumrukla yere indirdiği 7. askerde Ali’ye süngüsünü saplar. Hızlıca kan kaybetmeye başlayan Ali’yi 7 Hint askeri sürükleyerek ibreti alem için Mağusa limanına götürür. Ve orada bırakırlar olayı öğrenen Ali’nin eşi hızlı bir şekilde limana doğru koşar ve kanlar içerisinde olan Ali’nin başına ağzından o son sözler dökülür. “iskeleden çıktım yan basa basa Mağusa’ya vardım kan kusa kusa. Mağusa limanı, limandır liman, beni öldüren de yoktur din iman”. Sözleri çıkar ve Ali o dakika canını teslim eder. Ali’nin eşi ise “uyan alım uyan uyanmaz oldun yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun” der. Bu sözleri duyup etkilenen çevre halkı ise bu sözlerden türkü Karadeniz Türküsünün hikayesini Okumak İçin Limanı SözleriMagusa limanı, limandır liman, amman ammanMagusa limanı, limandır liman, amman ammanBeni öldürdende yoktur din imanBeni öldürdende yoktur din imanUyan Alim uyan, uyanmaz oldunYedi bıçar yarasına dayanmaz oldunUyan Alim uyan, uyanmaz oldunYedi bıçar yarasına dayanmaz oldunİskeleden çıktım yan basa basa, amman ammanİskeleden çıktım yan basa basa, amman ammanMagusaya vardım, kan kusa kusaMagusaya vardım, kan kusa kusaUyan Alim uyan, uyanmaz oldunYedi bıçar yarasına dayanmaz oldunUyan Alim uyan, uyanmaz oldunYedi bıraç yarasına dayanmaz oldunMagusa Limanı’ndan aldılar beni, aman amanMagusa Limanı’ndan aldılar beni, aman amanÜç mil uzağına attılar beniÜç mil uzağına attılar beniUyan Alim uyanUyanmaz oldunYedi bıçak yarasınaDayanmaz oldunUyan Alim uyanUyanmaz oldunYedi bıçak yarasınaDayanmaz oldun…instagram hesabımızı ziyaret etmeyi unutmayın.

karadeniz bölgesi türküleri ve hikayeleri